25 Kasım 2011 Cuma

AYRILIK BEKLEYİŞTİR

“Ayrılık, başka vuslatların başlangıcıdır.” diye başlıyor sözlerine. Ve sonra şöyle derinden bir soluk alıyor, içinde bulunduğu meclisin havasından. Belli ki geçmişinden hatırladığı, hâlâ içinden silemediği derin, ağır ayrılıkları olmuş. Devam ediyor ”Çok ağır oluyor, o gidişler, o bırakışlar. Bir daha göremeyeceğini düşündüğünde kahroluyor insan. Bunca yaşanmışlıkların hiç mi bir değeri yoktu.” diyor. Sanki bir yerlere bakıyormuş gibi gözlerini kısarak, İnce bir nağme gibi sızlanmaya başlar yüreğin. Çığlık atarsın fakat kimse yardımına koşmaz, sabırdan başka çaren yoktur. İşte o anda başka visalleri beklemeye koyulursun. Ayrılık öyle bir şey ki; yüreğinize saplanan hançerin acıttığı gibi acıtır yüreğini, hun eder. Çıkarmaya çalışsan bedeninden, zihninden, çıkaramazsın eşeledikçe acıtır, kanatır. Yoktur kalbini uyuşturacak bir morfin, yoktur aklını başından alacak bir şey. Çaresizsindir. Titretir tüm vücudunu. Ayrılık, acıdır lakin tekrar buluşamayacağını bilmek daha da acıdır.”
Kendinden geçmişti sanki tüm bunları anlatırken: “Bir dönüm noktasıdır aslında ayrılık. Aklınıza gelir o vakte kadar yaşadığınız her şey. Aklınıza gelir, o vakitten sonra yaşamayacağınız her şey. Düğümlenir tüm sözler boğazınızda. Birkaç kelam etmeye çalışğınız an, dökülmeye başlar inci inci, yanaklarınızdan acılarınız. Yüreğinizdeki acılar, ağladıkça tükenir gibi olur fakat bitmek bilmeyen bir çeşme gibi akmaya devam eder.”  
Tüm yaşanmışğıyla konuşturuyordu ayrılığı, tüm gerçekleriyle, tüm ağırlığıyla: “Ayrılık, bekleyiştir, sızlayıştır. Ayrılık, çaresizliktir, direnmedir acılara. Soğuk, korkunç kara toprağa canlı canlı girmektir, ayrılık. Bir kor gibidir, zaman geçtikçe küller üzerini örtmeye başlayacaktır fakat o içten içe yanmaya devam edecektir. Ne zaman birileri gelip üflese nefesiyle o vakit tekrar yanmaya başlayacaktır.”
Başını öne eğdi, elleri titriyordu, ellerini bağladı ve çenesine götürdü, en nihayetinde birazcık ümitvâr biraz çaresiz konuştu: “ Muhakkak ki hepimizin bildiği ama bir türlü kendimizi hazırlamadığımız bir sondur, ayrılık. Şurasını unutmayalım ki dünyadaki ayrılıklar zaman var oldukça hep bir sonla sonuçlanacaktır. Fakat ukbâdaki, sonsuzluğun adı olacaktır. Allah’ın Cemal’ini görebilmek için adı ölüm olan ayrılıkla ayrılıyoruz dünyadan. İşte o zaman Cemalûllah’ı görememek ayrılıkların en acısı olacaktır.” dedi ve sessiz sessiz, içten ağlamaya başladı. Dayanamadık, meclisteki herkes ortamın verdiği hüzün sağanağından nasibini almıştı. Ne kadar içten, hisli ve samimi. İçinde bulunduğumuz, birkaç loş ışığın aydınlattığı ve hepimizin aydınlık zannettiği gecelerden ayrıldıktan sonra berrak, pırıl pırıl vuslat günlerine merhaba diyebilmenin ümidiyle ayrılıyorum yazımdan. Vesselam…


16 Kasım 2011 Çarşamba


EFENDİM’E                                                                                                                      


Çalıştım anlamaya Seni ama nafile,
Dediler; çoktan geldi geçti o kafile,
Yetişemedim, ne yapayım şimdi bu dert ile
Dert mi ne dedin, Aşk Ya Rasûlallah!

Visalinle her leyl eder Seni tahayyül,
Ne dem düşünsem, olur kalp Sana temayül,
Bilmem bu firâka, nasıl etsem tahammül,
Nedir bunun ilacı, Sabır mı Ya Rasûlallah!
 
Can dedim, Cânan dedim hep Sana,
Ne olur aşkından biraz ver bana,
Derde bir çare aşkın, her dem cana,
Gözyaşım dindirsin, Cemâl’in Ya Rasûlallah!

Ya Rab! Yandım durmadan odlara,
Şu mücrim kula şefkatin ne ola,
Bu nirân, Allah’ım çevirdi beni kora,
Her nere değsem, Yandı Ya Rasûlallah!

Aşkının acısını çekmeyen bilmez halimi,
Öyle ki gözlerimi kör, lâl etti dilimi,
Hasretinin hicranı kırdı, bu zayıf belimi,
Seni arayan bu kıtmîri, Bekletme Ya Rasûlallah!

2006