Uzun
süre yazamamamın verdiği
sıkıntıyla alıyorum kalemi elime. Elimde malzemem yok, zihnimde malzeme çok,
yüreğimde ise coşkun nehirler gibi… iki garip
misafir şu
sıralar tahtıma oturmuş;
birisi ben, ötekisi beni durmadan bıkmadan usanmadan takip eden diğer ben. İçimde hayalet gibi beliren
misafirler beynimi iğdiş etmiş, bu nedenle kendimden başkasını düşünemez hale getirdi.
Herkes
gibi düşünmeyi reddediyorum,
mahiyeti meçhul bir maiye eğilmiş bir yudum almaya çalışıyorum. Dökülüyor elime,
gözüm kapalı tadıyorum fakat tadı acımtırak geliyor. Dudağımı yakıyor. Alamıyorum
kendimi, çekemiyorum. Bir şeyler
beni ona doğru
itiyor veya çekiyor, anlayamıyorum. Dedim ya mahiyeti belirsiz. Belki hamurunda
sihirli bir cazibe var, farkında bile değilim.
Beynimin
içindeki o karanlıkta nelerin döndüğünü
bilemeyecek kadar farkında değilim
kendimin. İnsanla
düşünceler
arasında kavga ediyorum. Gereğinden
fazla bulduğum bu
çatışmalar beni
çevreleyen gülden halenin yerini dikenden bezenmiş bir kompleksler dünyasına
itiyor. Hayatımı dar bir alana hapsedecek kadar da beceriksizim. Lahuti nağmelerin yerini beşeri kalıplar almış bedenimde ya da zihnimde. Boynumu
uzatıyorum, cellâdımın elini üzerime değdirmeden
boyun tipli giyotin kalıbına. Ne soğuk,
ne haysiyetsiz, ne çirkin bir sözcük, giyotin, mecazi de olsa.
Bir
zamanlar ben olan ya da şimdi
öyle zannettiğim,
yaşamak için
hayaller kurup hikayeler uyduruyorum. Biliyorum ki hepsi sıkıntılı aklımın
kurgusu. Galiba çok abartır oldum içinde yaşadığım
bu hayatı. Çokta dert etmemek gerekir herhalde. Kimisi üç beş sene der, kimisi yetmiş seksen. Ennihayetinde sonu
aynı yere çıkmıyor mu sence? O halde daha neyin sıkıntısındasın ey beynim? Neyi
düşünüyorsun
böyle? Sen kararını ver, tercihini yap. Tevekkül yalnız Allah için. Vesselam.
hocam yeni yazılarınızı göremiyoruz!Ara mı verdiniz?
YanıtlaSil