30 Eylül 2011 Cuma

BİR İHTİYAR GİBİ



Bundan yaklaşık üç ay önce “İhtiyar Gençliğim” adlı yazımı paylaşmıştım. Bu yazımda şöyle diyordum:
“Bu genç yaşımda üç gün sadece üç gün bir ihtiyar gibi yaşamak istiyorum. Onlar gibi kuvvetim olmasın diyorum, dizlerimde ağrılarım olsun, çıkamayayım merdivenleri. Görmesin gözlerim, duymasın kulaklarım, uzanmasın ellerim, uzanmasın ki anlayayım Yaradan’ın verdiği bu en büyük nimetlerin kıymetini. Anlayayım ayaklarımın, gözlerimin, kulaklarımın, ellerimin vs. kıymetini. Sanki on yıllarca yaşamış gibi iki büklüm şu ihtiyar gençliğimde…
 Fikirsizce, anlamsızca, hoyratça bitirmeyeyim anlaşılması zor bu ömrü.”
Sanki Allah dualarımı kabul etmiş gibi yakın zamanda halı sahada top oynarken ters bir hareketle sırtım ve boynumdan sakatlandım. Bu sakatlık öyle bir sakatlıktı ki ayaktan beyne doğru omurga hizasından geçen ana sinir kaymış. O gece bu şekilde yatağıma uzandım. İnanın sabaha kadar uyuyamadım. Ne sağa dönebildim ne sola. Ne ayağımı oynatabildim ne boynumu, başımı. Tam üç gün sanki bir yaşlı gibi, bir felçli gibi yaşadım. Ayaklarımı sürüyerek hareket ediyordum. Geceleri hüngür hüngür ağladım. Hiçbir yerimi oynatamıyordum. Basit bir başımı kaldırma işini bile yapamıyordum. Anlayacağınız yatalak olmuştum. Sabır, sabır, sabır… “Allah’ım ne büyük nimetler bahşetmişsin bizlere” dedim, iki büklüm boyun büktüm. İnsan ne gençliğine, gücüne, kuvvetine güvensin ne parasına puluna. Bir tek zenginlik var o da sağlık. 
Şimdi biraz daha iyiyim, doktor ve iğnelerden sonra. Peki, bir ders çıkardım mı bu halimden, anladım mı Yaradan’ın verdiği bu en büyük nimetleri, bekleyip göreceğiz. Ama şunu her zaman söyleyeceğime eminim: İnsan sağlıklı bir şekilde nefes alıp veriyorsa şükürlerin en büyüğünü yapmalı. Vesselam…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler...