7 Ekim 2011 Cuma

Bir Eleştiri: Kuran Hayatımızın Neresinde?

Din, şüphesiz ki insan hayatında yer edinen en önemli ritüellerdendir. Şöyle ki insan maddi ihtiyaçlarının açlığını gidermenin yanı sıra manen de kendi açlığını gidermek zorundadır. Bu anlamda kişinin manevi ihtiyaçlarını karşılayacak şeyler inançlar içerisinde gizlidir. İnanç, insanın karşısına din kavramını getirir veya çıkarır. Kendine bir dini seçmiş insan, öncelikle seçmiş olduğu dinin gerekliliklerini ve şartlarını öğrenir. Daha sonra ise inancı yolunda dinin getirmiş olduğu bu gereklilikleri yerine getirmeye çalışır. Bunu yerine getirirken muazzam bir huzur, haz, zevk, aşk ve şevk duyar. Tabi ki bu huzur ve haz, şartları yerine getirdiği müddetçe çoğalır. Aksi durumda kişi hayatında boşluğa düşer, inanç boşluğuna. Bu ise insan fıtratına aykırı bir durum teşkil ettiği için kişiyi suç işlemeye, kötülük yapmaya hatta başkalarının ve kendinin hayatına mal olacak intihar ve cinayetlere sebebiyet verir.
Ülkemizin resmi kayıtlara göre %99-98 Müslüman olduğu gözükmektedir. Hatta bu durumumuzla hep övünüp dururuz. Dinimize sahip çıkarız. Kendimize dinimiz sorulduğunda “ Müslüman’ım, Elhamdülillah!” deriz. Şimdi tam da şu sorular aklımıza geliyor. Acaba İslamiyet’in gerekliliklerini yerine getiriyor muyuz? Nedir bu gereklilikler? Nereden öğrenebiliriz? Kaynağı neresi?
İslam kaynağını alemlerin yegane Rabbi olan Allah’tan alır. Allah ise yeryüzüne peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla bunları iletir. İşte bizim dinimizin de kaynağı Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) ve İnsan Kullanım El Kitabı diye sıfatlandırabileceğimiz Kuran-ı Kerim’dir. Bir Müslüman olarak dinimizin emir ve yasaklarını öğrenmek için Kuran-ı Kerim’i ne kadar, nasıl okuduk veya okuyoruz, Peygamberimizin sünnetini ne oranda yaşıyoruz? Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapmış olduğu bir çalışmada bu durumun hiçte iç açıcı olduğu söylenemez. Karşılaşılan sonuçlar, %99’u Müslüman bir ülkenin kutsal kitabına, ne kadar sadık kaldığını göstermektedir! 22 bin insan üzerinde yapılan araştırmada çıkan sonuçlar Diyanet tarafından hem çok şaşırtıcı hem de çok ürkütücü bulunmuştur. Bu araştırma:
-          Ülkemizde %20 lik bir kesim Kuran- Kerim’i hayatta eline dahi almadığı,
-          % 60’ının Kuran-ı eline aldığı fakat yüzüne okuyamadığı,
-          % 80 lik bir kesimin ise yüzüne okuduğu Kuran-ı Kerim’in manasını bilmediği,
sonuçlarını ortaya çıkarmıştır.
Bunun yanı sıra Kuran’ın Anlamıyla Buluşmak(KAB) Platformu tarafından ANAR araştırma şirketine yaptırılan çalışmada da benzer sonuçların çıktığı gözlemlenmiştir. Bu araştırmada farklı olarak:
-          Evinde Kuran- Kerim olanların oranı %94,
-          Meali bulunanların ise %74,
-          Toplumun çoğunluğunun (%73) Kuran- Kerim’i çocukluk çağında(5-14 yaş) öğrendiği,
-          Kuran-ı Kerimin mealini devamlı okuyanların oranının ise %5 olduğu,
sonuçlarına ulaşılmıştır.
Maalesef insanlarımız bir yandan kendilerinin dindar olduklarını, dinin hayatlarında önemli yer tuttuğunu söylerken, diğer taraftan ibadetleri yerine getirmede, Kuran’ın Arapçasını veyahut mealini okuma konusunda aynı pratiğe sahip olmadıkları gibi Türk insanına özgü bir durum ortaya çıkarmıştır.
Bütün bu belirttiğimiz sonuçların elbette bir çok nedeni vardır. Bunların başında ebeveynin çocuklarının dini eğitimlerini ne kadar da geri plana attığı gösterilebilir. Anne ve babaya bu konuda çok iş düşmektedir. Ebeveyn daha çok bilinçli olmak zorundadır. Çocuklarının gelecekleri olduğu bilincine varmaları gerekmektedir. Yarınlarımızı şekillendirecek olanlar onlardır. Çocuklarının okul derslerine verdikleri önem kadar en azından dini eğitimlerine de, Kuran eğitimine de, ahlaki değerlerinin öğrenimine de önem vermek zorundadırlar. Kendini Müslüman olarak gören veya seçmiş bir toplum bu konuda zayıflık göstermesi düşünülemez. Bunun yanı sıra kendini lâik olarak tanımlayan bir devlet, vatandaşlarının dini eğitimini üzerine almıştır. Oysa yukarda sıraladığımız netice, devletin din eğitiminde ne kadar acziyet gösterdiğinin kanıtı niteliğindedir. Devlet olarak hangi dine müntesip olursa olsun vatandaşının dini eğitimini alacağı denetimini en iyi şekilde yaparak kurumlar açmak veya açtırmak zorundadır. Daha çok İmam Hatipler, Dini Enstitüler, Kuran Kursları, Kuran Enstitüleri vb kurumlar açılmalıdır. Toplum bu konuda teşvik edilmeli hatta bazen zorunlu kılınmalıdır.
Sonuç olarak bu konuda en büyük görev bireyin kendi vicdanına düşmektedir. Maddiyat içerisinde çürümüş bedenler bu dünyadan mahzun bir şekilde ayrılırken manevi gönül erleri görevini ifa etmenin verdiği huzurla dâr-ı bekâya irtihal eylemekteler. Dünyaya geliş gayesini tam anlamıyla idrak edenlere ne mutlu! Vesselam…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler...