Bugün eski kitaplarımın arasında bir şeyler ararken lise yıllarında yazılarımı ve şiirlerimi yazdığım ajandam karşıma çıktı. Elime alır almaz gözümün önüne hemen o yıllar geldi. Uzun zaman olmuştu bu ajandamı elime almayalı. Derken açıp içindekileri okumaya başladım. Ne kadar da farklı geliyordu yazılarım ve şiirlerim. Hele şiirlerim, ne kadar da sığ ve konu yoksunu. Doğa, çiçek, böcek…
Bak geldi bahar nefesi,
Nerdesin ey kır çiçeği,
Sal etrafa o eşsiz kokunu,
Bilmem hangi rüzgâr koklayacak onu. (Kır Çiçeğim)
Diyordum ki, ilerleyen sayfalarda fikirler yavaş yavaş derinleşmeye başlıyor. Artık çiçekler, böcekler yerini maneviyatı temsil eden kavramlarla tebdil etmiş. Fakat yine de onlardan az da olsa bahsetmeye devam etmişim. Hani hiçte fena olmamışlar dedim:
Ben senim, sen O’sun,
Beni sana götüren o meçhul yolsun,
Nafile! Götürse yine yoksun,
Bilmem ki sen artık belki bir sonsun. (Ben, Sen ve O)
Sonra kendi kendime düşündüm de insanoğlunun zaman geçtikçe madden bedeninde, manen de zihin yapısında ne kadar çok değişiklik oluyor. Bu düşünceyle bir de üniversite yıllarında yazmış olduğum şiirlerime ve yazılarıma bakayım dedim ve onları yazdığım defterimi de aramaya koyuldum. Uzun bir süre aradım ve nihayetinde buldum.
Okumaya başladım. Artık yavaş yavaş düşüncelerde kökleşmeler başlamış. Bunu çok rahatlıkla sezebiliyorsunuz.
Ve Ölüm!
Sana ihanet etmiş bir hasta,
Sonu sen olan damgalanmış bir yafta,
Gafletten kararmamış, tertemiz bir sayfa,
Seni idrak eden bir dostta,
Ben olaydım, ben olsaydım. (Hasbihal)
Bu şiirimi üniversitede ilk yılımda yazdığımı hatırlıyorum. Neye binaen yazdığım, bırakın bende bir sır olarak kalsın. Biraz da sonraki yıllarda neler yazdığıma bakalım. Artık konular değişmeye başlamış gibi duruyordu:
Her bakışı paslı bir ok gibi,
Kanatır, saplanır bu nalân kalbe,
Yakar toz duman eder kül gibi,
Ağlatır, çocuk gibi bu ağır darbe. (Acı)
Artık aşk yılları başlamıştı. Sevgili için, yâr için yazmak vardı. Hafiften yolumu değiştirmiş gibi bir hâl içindeyim belli ki. Ama olsun bunlarla daha güzel ve yaşanılır oluyor hayat:
Ey Yâr!
Görmezsem bir an didarını,
Beklerim feleğin seni izharını,
Bulamazsam sana ait şiarını,
İçime bir elem düşer, kendimden geçerim. (Ey Yâr!)
Hep böyle kalacak değiliz ki aldık mı şamarımızı kendimize gelmişiz sonraki evrelerimizde. Gerçek Sevgilinin hasretiyle yanmaya başlamışız:
Ya Rab! Yandım durmadan odlara,
Şu mücrim kula şefkatin ne ola,
Bu nirân, Allah’ım çevirdi beni kora,
Her nere değsem, Yandı Ya Rasûlallah! (Efendim’e)
Üniversite yıllarının sonuna doğru başkaları için yaşamaya başlamışım. Kendimden geçmişim. Sessiz kalmak istemiyorum adaletsizliğe, kanunsuzluğa. Dünya’ya, düzene daha doğrusu düzensizliğe isyan ediyorum:
Çığlıklara karışıyor sesim işitmek zor
Duyan yok, anlayan yok, bilen yok
Kimse mi kalmadı tutacak, elde bir kor
Matemidir son demin, isyan çok
Çığlıklara karışıyor nidâm duyan yok (Yakarış)
Bir diğer sayfada, Irak ve Filistin’e ithafen yazdığım şiirim gözüme çarpıyor:
İnsan değil bunlar, hayvanlardan daha hayvan,
Dünyayı hevesleri uğruna ettiler kan revan.
Tarih tekerrür etti, zihniyet hep aynı,
Yalnız bir istisna, bunlar haçlılardan da haçlı. (Ey Zâlim!)
Başka bir şiirde ise daha umut doluyum,
Korku dolu kalplere bir inşirah
Geldik taşlaşmış sineleri eritmek için
Gecelere boğulmuş düşlere bir sabah
Bunca fedakârlık bilmez misin niçin?(Boş ver)
Ve şimdiki zaman… Biraz oradan biraz buradan almış, biraz topal, birazcık düzgün yol almaya devam ediyorum. Ümitvârım, geleceğime dönük. Yaşam doluyum, hayatıma yön vermek için. Kafatasıma kazınmış tabularımı yıkmaya çalışıyorum. Daha özgürlükçüyüm. Daha bir farklı bakıyorum. Daha çok düşünceliyim. Daha çok temkinliyim, aşmışım kendimi:
Buraklar götürsün, her vakitte miracına
Susamış dudaklarıma imdat kalırsa naçiz
Dök benliğini, çal yerden yere, elzem değil tacına
İremler, Firdevsler bizi bekler Ey Suskun Deniz! (Suskun Deniz)
Bir diğerinde, yaşamım yetmiyor artık kendime. Bir şeyler arıyorum, bekliyorum. Kendi kabuğuma çekilmiş, kendimi dinliyorum, kendimle uğraşıyorum.
Hüzün buğulu penceremi açtım,
Gelmeyeceğini bile bile
Beklesem uzak yollardan gelmeni,
Alır götürür ufuk, siyah ve ayaz,
Gözlerim heyula bir gölge,
Beklemek, ne senle ne sensiz… (Beklemek)
Vesselam…
işte böyledir hayat bir dizi bazen bölümden bölüme geçerken ne alaka deriz oynadığımız dizinin kaliteli olması için her bölüm iyi okunmalı düşünceler iyi analiz edilmeli...başarılar.
YanıtlaSil,,her zaman bütün görünür lakin bütünü oluşturan p a r ç a l a r d ı r. her bir parça tecrübelerimizi oluşturan merhalelerdir.
YanıtlaSil