Bundan aylar
evvelinde “Bir Eleştiri:Kuran Hayatımızın Neresinde?” adlı yazımda sizlerle
şunları paylaştım: “Ebeveyn daha çok bilinçli olmak zorundadır. Çocuklarının gelecekleri
olduğu bilincine varmaları gerekmektedir. Yarınlarımızı şekillendirecek olanlar
onlardır. Çocuklarının okul derslerine verdikleri önem kadar en azından dini
eğitimlerine de, Kuran eğitimine de, ahlaki değerlerinin öğrenimine de önem
vermek zorundadırlar. Kendini Müslüman olarak gören veya seçmiş bir toplum bu
konuda zayıflık göstermesi düşünülemez. Bunun yanı sıra kendini lâik olarak
tanımlayan bir devlet, vatandaşlarının dini eğitimini üzerine almıştır. Oysa
yukarda sıraladığımız netice, devletin din eğitiminde ne kadar acziyet
gösterdiğinin kanıtı niteliğindedir. Devlet olarak hangi dine müntesip olursa
olsun vatandaşının dini eğitimini alacağı denetimini en iyi şekilde yaparak
kurumlar açmak veya açtırmak zorundadır. Daha çok İmam Hatipler, Dini
Enstitüler, Kuran Kursları, Kuran Enstitüleri vb kurumlar açılmalıdır. Toplum
bu konuda teşvik edilmeli hatta bazen zorunlu kılınmalıdır.” Burada söylenilen ifadeler , tamamına yakını Müslüman olan bir ülkede dininin gereklerini tam anlamıyla uygulamaları açısından söylenmiş sözlerdir. Yani bu alıntıyı kendi içinde değerlendirmek gerekir. Başka inançlara bağlı insanlarında kendi kurumlarını açtırma hakkı vardır.
Devlet
anayasadan aldığı yetkiyle en tabii ve kanuni vazifesini yerine getirerek
dindar ya da maneviyatı yüksek bir nesil yetiştirmek isteyenler için gerekli
kurumları ve şartları tesis etmelidir. Burada şuna dikkat edilmelidir ki devlet
yetiştirmelidir demiyoruz, yetiştirmek isteyen ebeveyn için gerekli ortamı ve
şartları oluşturmalıdır. Çünkü devlet eliyle yetiştirilen nesillerin ne kadar
da sığ görüşlere sahip çıktığını geçmişimizden görüyoruz. Yetiştirildiği iddia
edilen nesillerin nasıl bir günde taraf değiştirdiğine ironik bir şekilde şahit
olmuşluğumuz vardır. Bu gün okullarda verilen din derslerinin öğrenciler
tarafından ne kadar da alaya alındığını bir eğitimci olarak görebiliyoruz.
Neticede eskilere bakıldığında bugünde dindarlık iddiasıyla yetiştirilen bir
neslinde dinle bir ilgisi olmayacağını tahmin etmek pekte zor olmayacaktır eğer
ki devlet eliyle olursa.
İnsan hakları belgelerine göre ana babalar 18
yaşına kadar kendi doğrultularına göre çocuklarını yetiştirme hakkına sahiptir.
Bu nedenle çocukları yetiştirme hakkı anne babaya verilmiştir. Peki son
zamanlarda neden böyle bir polemik içine girildi. Bu duruma karşı çıkanlar
niçin karşı çıkıyor, destek olanlar neden destek oluyor. Karşı çıkanların bu
konudaki en büyük iddiası, bunun bir ideolojik baskı olduğudur. Dindarların,
dindar olmayanlara karşı bir baskı oluşturacağı korkusudur. Aksini iddia edenler
ise yapılmak istenen şeyde ülkenin bütün çocuklarını, velileri istesin
istemesin dindar Müslüman yapacağız anlamının çıkmayacağıdır.
Bu gün
maalesef özellikle ülkemizin batısında gençlerimiz arasında ahlaksızlık ve
inanç boşluğu o kadar vahim neticelere ulaşmış ki (bunu görmemek mümkün değil)
devlet tam bir farkındalıkla karşılaştığı bu olumsuz durumla gençlerimizde
kaybolmaya yüz tutan maneviyat ve inançtan medet umup onu yeniden ihya etmeye,
yola sokmaya çalışmaktadır. Şunu biliyoruz ki madden yücelmiş lakin manen tefessüh
etmiş, bozulmuş medeniyetler, toplumlar, tarihin tozlu raflarında yer almıştır.
Buna binaen peki biz ne istiyoruz:
Necip Fazıl’ın
deyimiyle:
Bir
gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Biz artık
üçüncü sayfa haberleri görmek istemiyoruz. Karısını kesen kocalar, kocasını
aldatan kadınlar, çocuklarına tecavüz eden babalar, ensest ilişki yaşayan
insanlar, çalıp çırpan, büyüğüne saygısı olmayan bir nesil istemiyoruz. Bitmek tükenmek
bilmeyen arzularına karşı anasını, babasını, devletini, milletini, kutsiyetini
satan bir nesil istemiyoruz. Biz emperyalizmin küresel hegemonya arzusuna boyun
eğen, kendi devletine, milletine, kutsiyetine kindar bir nesil yetiştirmek
istemiyoruz. Son on yılda nesiller tanınmaz hale geldi. Son altı yılda 17 bin
intihar vakıası, yüz binlerce boşanma talebi vs.
Peki şimdi
Allah aşkına böyle bir durumla karşı karşıya olan bir devlet, toplumunun,
milletinin geleceğini düşünmemeli midir? Vay efendim bunu devlet yapamaz,
herkes istediği gibi çocuklarını yetiştirmeli vs. Zaten bunun aksi bir sözde
söylenmiyor. İstenilen şu ki: tıpkı geçmişte olduğu gibi vatanına, milletine,
değerlerine, örf ve âdetlerine sahip maneviyatla donanmış, milletini, dinini
kısaca her şeyini dünya muvazenesinde üst sıralara çıkaran ya da çıkaracak bir
nesil yetiştirmektir. Tıpkı Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye dediği gibi: “
Gayemiz, at kişnetmek, kılıç şakırdatmak, toprak kazanmak, şöhret olmak değil,
îla-yı Kelimetullah’tır.” Bu amaçla şöyle söylemek lazım gelir ki
kendini Müslüman olarak tanımlayan herkesin bu düşüncelere itiraz etmesi
beklenemez.
Son olarak da şunu söyleyerek yazımı tamamlamak istiyorum. Gayrimüslimlerin de kendini bir dine müntesip hissetmeyenlerinde kendi nesillerini de yine kendi istedikleri tarzda yetiştirmeleri hakkını koruyarak, devlet tarafından en uygun koşulların sağlanması gereklidir. Vesselam…
Son olarak da şunu söyleyerek yazımı tamamlamak istiyorum. Gayrimüslimlerin de kendini bir dine müntesip hissetmeyenlerinde kendi nesillerini de yine kendi istedikleri tarzda yetiştirmeleri hakkını koruyarak, devlet tarafından en uygun koşulların sağlanması gereklidir. Vesselam…
gözler yolları beklerken bilmezler arkada kim var.
YanıtlaSilyüreğim sana bakarken sen beni göremezsin.
bu gözler yaşlanırken bu gözleri fark edemezsin.
ben gidiyorum arkama bakmadan gidiyorum.
biliyorum arkama bakarsam beni bırakmazsın .
bitti hayat ve benden pes
beni tanımadın ama ben seni kendimden iyi tanıdım...
Gözlerim görmek ister lakin aklım buna zıt
YanıtlaSilAma yine de söz veremem,
Ne bekle diyebilirim sana
Ne de bekleme,
Bilemiyorum işte kafam çok karışık,
Anla nolur, anla işte.