13 Mart 2012 Salı

BİR POLEMİK: Dindar mı Kindar mı?


Bundan aylar evvelinde “Bir Eleştiri:Kuran Hayatımızın Neresinde?” adlı yazımda sizlerle şunları paylaştım: Ebeveyn daha çok bilinçli olmak zorundadır. Çocuklarının gelecekleri olduğu bilincine varmaları gerekmektedir. Yarınlarımızı şekillendirecek olanlar onlardır. Çocuklarının okul derslerine verdikleri önem kadar en azından dini eğitimlerine de, Kuran eğitimine de, ahlaki değerlerinin öğrenimine de önem vermek zorundadırlar. Kendini Müslüman olarak gören veya seçmiş bir toplum bu konuda zayıflık göstermesi düşünülemez. Bunun yanı sıra kendini lâik olarak tanımlayan bir devlet, vatandaşlarının dini eğitimini üzerine almıştır. Oysa yukarda sıraladığımız netice, devletin din eğitiminde ne kadar acziyet gösterdiğinin kanıtı niteliğindedir. Devlet olarak hangi dine müntesip olursa olsun vatandaşının dini eğitimini alacağı denetimini en iyi şekilde yaparak kurumlar açmak veya açtırmak zorundadır. Daha çok İmam Hatipler, Dini Enstitüler, Kuran Kursları, Kuran Enstitüleri vb kurumlar açılmalıdır. Toplum bu konuda teşvik edilmeli hatta bazen zorunlu kılınmalıdır.” Burada söylenilen ifadeler , tamamına yakını Müslüman olan bir ülkede dininin gereklerini tam anlamıyla uygulamaları açısından söylenmiş sözlerdir. Yani bu alıntıyı kendi içinde değerlendirmek gerekir. Başka inançlara bağlı insanlarında kendi kurumlarını açtırma hakkı vardır.
  
Devlet anayasadan aldığı yetkiyle en tabii ve kanuni vazifesini yerine getirerek dindar ya da maneviyatı yüksek bir nesil yetiştirmek isteyenler için gerekli kurumları ve şartları tesis etmelidir. Burada şuna dikkat edilmelidir ki devlet yetiştirmelidir demiyoruz, yetiştirmek isteyen ebeveyn için gerekli ortamı ve şartları oluşturmalıdır. Çünkü devlet eliyle yetiştirilen nesillerin ne kadar da sığ görüşlere sahip çıktığını geçmişimizden görüyoruz. Yetiştirildiği iddia edilen nesillerin nasıl bir günde taraf değiştirdiğine ironik bir şekilde şahit olmuşluğumuz vardır. Bu gün okullarda verilen din derslerinin öğrenciler tarafından ne kadar da alaya alındığını bir eğitimci olarak görebiliyoruz. Neticede eskilere bakıldığında bugünde dindarlık iddiasıyla yetiştirilen bir neslinde dinle bir ilgisi olmayacağını tahmin etmek pekte zor olmayacaktır eğer ki devlet eliyle olursa.

 İnsan hakları belgelerine göre ana babalar 18 yaşına kadar kendi doğrultularına göre çocuklarını yetiştirme hakkına sahiptir. Bu nedenle çocukları yetiştirme hakkı anne babaya verilmiştir. Peki son zamanlarda neden böyle bir polemik içine girildi. Bu duruma karşı çıkanlar niçin karşı çıkıyor, destek olanlar neden destek oluyor. Karşı çıkanların bu konudaki en büyük iddiası, bunun bir ideolojik baskı olduğudur. Dindarların, dindar olmayanlara karşı bir baskı oluşturacağı korkusudur. Aksini iddia edenler ise yapılmak istenen şeyde ülkenin bütün çocuklarını, velileri istesin istemesin dindar Müslüman yapacağız anlamının çıkmayacağıdır.
Bu gün maalesef özellikle ülkemizin batısında gençlerimiz arasında ahlaksızlık ve inanç boşluğu o kadar vahim neticelere ulaşmış ki (bunu görmemek mümkün değil) devlet tam bir farkındalıkla karşılaştığı bu olumsuz durumla gençlerimizde kaybolmaya yüz tutan maneviyat ve inançtan medet umup onu yeniden ihya etmeye, yola sokmaya çalışmaktadır. Şunu biliyoruz ki madden yücelmiş lakin manen tefessüh etmiş, bozulmuş medeniyetler, toplumlar, tarihin tozlu raflarında yer almıştır. Buna binaen peki biz ne istiyoruz:

Necip Fazıl’ın deyimiyle:
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... 
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...


Biz artık üçüncü sayfa haberleri görmek istemiyoruz. Karısını kesen kocalar, kocasını aldatan kadınlar, çocuklarına tecavüz eden babalar, ensest ilişki yaşayan insanlar, çalıp çırpan, büyüğüne saygısı olmayan bir nesil istemiyoruz. Bitmek tükenmek bilmeyen arzularına karşı anasını, babasını, devletini, milletini, kutsiyetini satan bir nesil istemiyoruz. Biz emperyalizmin küresel hegemonya arzusuna boyun eğen, kendi devletine, milletine, kutsiyetine kindar bir nesil yetiştirmek istemiyoruz. Son on yılda nesiller tanınmaz hale geldi. Son altı yılda 17 bin intihar vakıası, yüz binlerce boşanma talebi vs.

Peki şimdi Allah aşkına böyle bir durumla karşı karşıya olan bir devlet, toplumunun, milletinin geleceğini düşünmemeli midir? Vay efendim bunu devlet yapamaz, herkes istediği gibi çocuklarını yetiştirmeli vs. Zaten bunun aksi bir sözde söylenmiyor. İstenilen şu ki: tıpkı geçmişte olduğu gibi vatanına, milletine, değerlerine, örf ve âdetlerine sahip maneviyatla donanmış, milletini, dinini kısaca her şeyini dünya muvazenesinde üst sıralara çıkaran ya da çıkaracak bir nesil yetiştirmektir. Tıpkı Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye dediği gibi: “ Gayemiz, at kişnetmek, kılıç şakırdatmak, toprak kazanmak, şöhret olmak değil, îla-yı Kelimetullah’tır.” Bu amaçla şöyle söylemek lazım gelir ki kendini Müslüman olarak tanımlayan herkesin bu düşüncelere itiraz etmesi beklenemez. 
Son olarak da şunu söyleyerek yazımı tamamlamak istiyorum. Gayrimüslimlerin de kendini bir dine müntesip hissetmeyenlerinde kendi nesillerini de yine kendi istedikleri tarzda yetiştirmeleri hakkını koruyarak, devlet tarafından en uygun koşulların sağlanması gereklidir. Vesselam…

2 yorum:

  1. gözler yolları beklerken bilmezler arkada kim var.
    yüreğim sana bakarken sen beni göremezsin.
    bu gözler yaşlanırken bu gözleri fark edemezsin.
    ben gidiyorum arkama bakmadan gidiyorum.
    biliyorum arkama bakarsam beni bırakmazsın .
    bitti hayat ve benden pes
    beni tanımadın ama ben seni kendimden iyi tanıdım...

    YanıtlaSil
  2. Gözlerim görmek ister lakin aklım buna zıt
    Ama yine de söz veremem,
    Ne bekle diyebilirim sana
    Ne de bekleme,
    Bilemiyorum işte kafam çok karışık,
    Anla nolur, anla işte.

    YanıtlaSil

Yorumunuz için teşekkürler...