7 Mart 2012 Çarşamba

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜM-III: Kızıl Ve Soğuk


Kapıdan dışarıya adımımı atar atmaz bir kar soğuğu yüzüme çarpıp beni bölük pörçük ediyor. Ve sonra kendime gelip hey gidi, kor alevler içinde yanan yüreğim, bir kar soğuğu ile nasılda kendinden geçiyor. Soğuyorum artık, üşüyorum, sokaklar bile beni kabul etmez olmuş veya ben sokakları kabul edemez olmuşum. Kendimi bırakıyorum, kendimi alamıyorum, kendimi satamıyorum. Neler oluyor Allah’ım kendime gelemiyorum.

Bir şeyler yapmalıyım ama ne? Aklım yerinden çıkacakmış gibi. O “beynim yerinden çıkacak” gibi bişey değil miydi? Neyse, saçmalıyorum yine. Azıcık toparlan be çocuk. Sen böyle değildin. Sen hiç böyle olmamıştın. Herhalde bu da bu yaşın bir özelliği olsa gerek. Olmasa da yoksa depresyonda mıyım?

Gözlerim kamaşıyor, ayın on dördü gibi kar beyazına bakınca. Acaba gözlerim altındaki morluklar bu yansımalara engel olamıyor mu? Olamıyormuş demek, doğallık galiba suniliğe burada yenildi. Kapat gözlerini kimseler görmesin, bilmesin neler gördüğünü bir başkası. Bembeyaz kar soğuk, ellerim soğuk, içim yangın yeri, yüreğim katran ve derin. Yalnızlık düşlemiyorum artık, düşüncelerim ısırgan otu gibi zihnimde karıncalanıyor. Kendimi ablukaya almış, düşüncelerim. Düşün, düşün, düşün …

Sanırım bugün biraz hariçten gazel okuyorum. Yorgun düşüyor bedenim. Mecburi ve sabahlara kadar müebbet uyku hapsine bırakıyorum, kendimi. Ne mümkün ki hapiste farksızdır dakika, aydan. Necip Fazıl’a nazire yaptım galiba. Gözlerim, cayır cayır yanan sobamın deliğinden tavana yansıyan ateşin alevle dansına takılıyor. Kızıl ve siyah, ne kadar korkutucu… Sanki sonumu bilmiyormuş gibi. Canım bedenimden ağır ağır çekilmeye başlıyor, göz kapaklarım gücüme karşı koyuyor.  Derin bir uykuya yenilmek istiyorum, yeniliyorum. Yeni bir hayata merhaba demek için…  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler...