21 Haziran 2011 Salı

İSTANBUL-I : Buhran

Yıllar önce yazmış olduğum bir şiirim, İstanbul'un ve İstanbul'da yaşayan insanların halini ne kadar da güzel anlatıyor. Buyrun bakalım:

                                  
 Bir kanlı el sürünürse pencerene,
Bırakırsa geçmişin kızıl izini,
Ve bakarsa köhneleşmiş gözlerine,
Bir bebeğin avucunda bulur kendini.


Zaman hiç bu kadar olmamıştı yıkıcı,
Bendesi eyledi bunca yığın insanı,
Beşaretini aldı, yüzler hep sıkıcı,
Çekilmez oldu, dönse de artık devranı.
 

Sokaklarda, caddelerde koyuluğun levni,
Kaçmak ister kaçamaz bu azaptan,
Yüzlerde tenperverlerin sahte maskesi,
Arzu etse de kurtulamaz bu ıstıraptan.

Kalmadı defterlerde tek bir yaprak,
Karanlığa boyandı tüm beyazlar,
Koşsa da bataklığa saplanmış kısrak,
Dibe vurmuşları çıkaramaz niyazlar.

Labirentlere takılmış ararlar bir yol,
Bilmezler, sürüklenirler kıvrım kıvrım girdaba,
Düşmüşler kesafete, yok mu imdat edecek kol,
Çöller içinde oysa dalmışlar seraba.

Kıyamet yakın, sineler buhranlı,
Zihinler bulanık, örümcek ağı kaplı,
Bir canavar gibi ağızda çiğ et, gözler kanlı,
Diller uzun, kulaklar sağır, ayaklar prangalı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler...